3 Ekim 2012 Çarşamba

SAMSUNLU MAHMUT'UN ANLATTIKLARI


EĞİTİM ÖĞRETİM HAYATI BAŞARILARLA DOLU GEÇEN, ATANAMAYAN ÖĞRETMENLERDEN SAMSUNLU MAHMUT’UN ANLATTIKLARI

Bendeniz, otuz yaşında atanamamış bir öğretmenim. Neden atanamadığım konusu trajikomik bir hikâyedir. Aslında trajideliriyom demem lazım. Binlerce insanın hayatıyla oynamanın neresi komik?

Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki inanılmaz şeyler oluyor. Başımıza gelenler bizi ilgilendirmiyor. Teröre alışıyoruz. Hukuk katliamlarına alışıyoruz. Savaşa alışıyoruz. İşsizliğe alışıyoruz. Zamlara, zulümlere alışıyoruz. Hakarete alışıyoruz. İnsan alışan hayvandır demiş Rus yazarlarından değerli bir büyüğümüz. Haklı adam. Alışmanın da ötesine geçtik. Koyun sürüsü olup çıktık.

Daha yeni her şeye zam yapıldı. Kış yaklaşıyor ya… Isınmak için doğal gaz kullanmaya mecburuz. Her kış doğal gaza zam… Neden? Yapmasınlar da ekonomik kriz mi olsun? Zammı geçelim. Zamdan daha önemli sorunlarımız var. Bence en önemli sorun hukuk alanında yaşanıyor. Hukuk sistemini alt üst ettiler kimsenin sesi çıkmadı. Hukuk, parti hukuku oldu. Devleti yönetenler hâkimleri, savcıları ele geçirdi. Öncekiler daha mı iyiydi? Hepsi aynı; hepsi aynı çamurun soyu… Al birini vur ötekine. Gelen gideni aratıyor. Her gelen kendi devletini kuruyor. Kısaca demokrasi yok. Varmış gibi yapıp kendimizi avutuyoruz. Nasıl olsa önümüze sandık gelecek diyoruz. Sandık başındaki görevimiz, başkalarının belirlediği milletvekillerini oylarımızla onaylamak.

Geçelim… Benim derdim öğretmenlik.  Aslında siyaset yapmak niyetinde değilim ama olmuyor. Yine bir büyüğümüzün dediği gibi, benim siyasetle uğraşmamam, siyasetin benimle uğraşmayacağı anlamına gelmez. Siyaset her durumda insanla uğraşmak zorundadır. O zaman hazırlıklı olalım. Nasıl bir siyasetin bizimle uğraşmasını istiyorsak siyaseti o hale getirelim. Kime anlatıyorum ki? Halkımız her şeyi bilir. Halkın sağduyusuna güvenmek lazım... Güven de nereye kadar? Dünya yanıyor. Dünyanın bütün halkları suçlu.  Dünyayı yakan da kirleten halkın oylarıyla iş başına geldi. Biz buna demokrasi diyoruz. Yalan. Demokrasi bu değil. Herkes kendi demokrasisini yarattı.

Anlatacağım saçmalık şu: Siz, öğretmen olmak için öğretmen yetiştiren bir fakülteden mezun olmanız gerektiğini sanıyorsunuz değil mi? Olması gereken bu: Eğitim fakültesini bitirir öğretmen olursunuz. Tıp fakültesini bitirir doktor olursunuz. Normal koşullarda böyle olursunuz… Hükümet bu durumu değiştireceğim dese değiştiremez mi? Değiştirir. Fakülteye gerek yok, fakülte eğitimini kaldırıyorum der mi? Der. Bizde oldu. Diploma alnınca değil devletin koyduğu sınavı geçince öğretmen oluyorsun, savcı oluyorsun. Bu sınavın adı KPSS’dir. KAPESESE… Felaket bir isim.  

Bir araştırma yapılsa… Dense ki, günlük yaşamda insanlar en çok hangi kelimeleri kullanıyor. Birinci sıradaki Allah diğeri kapesese olur. Bütün evlerde KPSS konuşulur. Üniversiteye giden gitmeyen herkes kapesese ile karşı karşıya. Madem üniversitelerin verdiği diplomalar anlamsız o zaman ne gerek var üniversite okumaya…

Diyelim herhangi bir vatandaş, herhangi bir konuda kendisini yetiştirmiş, doktor olmuş ya da öğretmenlik yapmayı düşünüyor. Gel kardeşim. İşte kapesese, gir bu sınava, istediğimiz puanı alırsan doktor da olursun öğretmen de… Neden bu denmiyor? Neden herkes üniversite okumaya zorlanıyor? Buradan Başbakan’a seslenmek isterim. Haksız mıyım Sayın Başbakanım? Adam çok iyi İngilizce biliyor ama diploması yok. Neden bu vatandan öğretmen olamasın?

Neden şu: Ben devletim, ne istiyorsam onu yaparım. Ama efendim. Hiç böyle bir şey olabilir mi? Hem devletsin, hem üniversitelere beğenmiyorsun öyle mi? Beğenmiyorum kardeşim! Var mı diyeceğin! Üniversite istemiyorum.  Herkes kendi eğitimini kendisi yapsın. Devletin görevi sınav yapmaktır. Eğitimle uğraşmam. Öğretmen olmak isteyen sınava girer. Sorulara cevap verir. Kim bildi onu öğretmen yaparım. Eğitimi devletin görevi olmaktan çıkardım. Hadi karşı gelin de göreyim. Nereye gideceksin? Mahkemeye mi? Zor gidersin! Gitsen ne olur! Benim savcım, benim hâkimim! Senden mi korkacağım!

Dedim ya… Saçma bir ülke burası. Bilmem duydunuz mu? Sayın bakan Ömer Dinçer şöyle diyor: “Atanamayan öğretmenler cami önünde yem bekleyen güvercinlere benziyor.” Hadi deli olma.  Sayın Bakan, Sayın Ömer Dinçer, lütfen dinleyin bizi… Bizler dilenci değiliz. Milli Eğitim Bakanlığı’nın önünde hayrınıza bir tas yem atın diye beklemiyoruz. Bizler ülkenin iyi yönetilmediğini söylüyoruz. Türkiye’nin her yerinden güvercinler gibi gelip meydanları doldurduğumuz doğrudur. Beyaz bir güvercinin saflığı içinde sizden adalet bekliyoruz. Devlet adamlığı bekliyoruz. Bizimle alay etmeyi bırakın artık. Bu beğenmediğiniz güvercinler bir gün şahine dönüşebilir.

Bu ülkede neden terör bitmiyor biliyor musunuz? Haksız yöneticiler yüzünden bitmiyor. Çıkış yolları kapatıldığı için bitmiyor. Nereye gitsen çare yok. Her taraf demir kapı, kör duvar. Çare kör duvarlara saldırmakta. Durup dururken mi güvercinler şalin oluyor, demir kapılara saldırıyor. Bir sürü güvercin şahin oldu, dağlarda can alıyor. Kimse anasının karnından terörist olarak doğmuyor Sayın Dinçer. Şahinler, diz kapaklarına kadar kana gömüldü, eve dönebilme umutlarını kaybettiler.  Bakın eserinize ve gururlanın; bu kan sizin ve sizin gibilerin eseridir. Yalnız hapishanelerde değil her yerde insanlara işkence ediyorsunuz. Fiziki işkencenin yerini psikolojik işkence aldı. Bir insanı işsizliğe mahkûm etmek kadar ağır bir işkence olamaz. Bizlere bunu yaşattınız, yaşatmaya devam ediyorsuzunz. Atanamayan öğretmenler her gün işkence görüyor. Yeter artık. Yapacak bir şey gelmiyorsa elinizden susun! Hiç olmazsa hareket etmeyin!

Hiç yorum yok:

SÖZCÜ GAZETESİNDEN SEÇME MAKALELER AÇ, İNDİR, OKU