EĞİTİM ÖĞRETİM HAYATI BAŞARILARLA DOLU GEÇEN, ATANAMAYAN
ÖĞRETMENLERDEN SAMSUNLU MAHMUT’UN ANLATTIKLARI
Bendeniz, otuz yaşında atanamamış bir öğretmenim. Neden
atanamadığım konusu trajikomik bir hikâyedir. Aslında trajideliriyom demem
lazım. Binlerce insanın hayatıyla oynamanın neresi komik?
Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki inanılmaz şeyler oluyor.
Başımıza gelenler bizi ilgilendirmiyor. Teröre alışıyoruz. Hukuk katliamlarına
alışıyoruz. Savaşa alışıyoruz. İşsizliğe alışıyoruz. Zamlara, zulümlere alışıyoruz.
Hakarete alışıyoruz. İnsan alışan hayvandır demiş Rus yazarlarından değerli bir
büyüğümüz. Haklı adam. Alışmanın da ötesine geçtik. Koyun sürüsü olup çıktık.
Daha yeni her şeye zam yapıldı. Kış yaklaşıyor ya… Isınmak
için doğal gaz kullanmaya mecburuz. Her kış doğal gaza zam… Neden? Yapmasınlar
da ekonomik kriz mi olsun? Zammı geçelim. Zamdan daha önemli sorunlarımız var. Bence
en önemli sorun hukuk alanında yaşanıyor. Hukuk sistemini alt üst ettiler kimsenin
sesi çıkmadı. Hukuk, parti hukuku oldu. Devleti yönetenler hâkimleri, savcıları
ele geçirdi. Öncekiler daha mı iyiydi? Hepsi aynı; hepsi aynı çamurun soyu… Al
birini vur ötekine. Gelen gideni aratıyor. Her gelen kendi devletini kuruyor.
Kısaca demokrasi yok. Varmış gibi yapıp kendimizi avutuyoruz. Nasıl olsa
önümüze sandık gelecek diyoruz. Sandık başındaki görevimiz, başkalarının
belirlediği milletvekillerini oylarımızla onaylamak.
Geçelim… Benim derdim öğretmenlik. Aslında siyaset yapmak niyetinde değilim ama
olmuyor. Yine bir büyüğümüzün dediği gibi, benim siyasetle uğraşmamam,
siyasetin benimle uğraşmayacağı anlamına gelmez. Siyaset her durumda insanla
uğraşmak zorundadır. O zaman hazırlıklı olalım. Nasıl bir siyasetin bizimle
uğraşmasını istiyorsak siyaseti o hale getirelim. Kime anlatıyorum ki? Halkımız
her şeyi bilir. Halkın sağduyusuna güvenmek lazım... Güven de nereye kadar?
Dünya yanıyor. Dünyanın bütün halkları suçlu. Dünyayı yakan da kirleten halkın oylarıyla iş
başına geldi. Biz buna demokrasi diyoruz. Yalan. Demokrasi bu değil. Herkes kendi
demokrasisini yarattı.
Anlatacağım saçmalık şu: Siz, öğretmen olmak için öğretmen
yetiştiren bir fakülteden mezun olmanız gerektiğini sanıyorsunuz değil mi?
Olması gereken bu: Eğitim fakültesini bitirir öğretmen olursunuz. Tıp
fakültesini bitirir doktor olursunuz. Normal koşullarda böyle olursunuz…
Hükümet bu durumu değiştireceğim dese değiştiremez mi? Değiştirir. Fakülteye
gerek yok, fakülte eğitimini kaldırıyorum der mi? Der. Bizde oldu. Diploma
alnınca değil devletin koyduğu sınavı geçince öğretmen oluyorsun, savcı
oluyorsun. Bu sınavın adı KPSS’dir. KAPESESE… Felaket bir isim.
Bir araştırma yapılsa… Dense ki, günlük yaşamda insanlar en
çok hangi kelimeleri kullanıyor. Birinci sıradaki Allah diğeri kapesese olur.
Bütün evlerde KPSS konuşulur. Üniversiteye giden gitmeyen herkes kapesese ile
karşı karşıya. Madem üniversitelerin verdiği diplomalar anlamsız o zaman ne
gerek var üniversite okumaya…
Diyelim herhangi bir vatandaş, herhangi bir konuda kendisini
yetiştirmiş, doktor olmuş ya da öğretmenlik yapmayı düşünüyor. Gel kardeşim.
İşte kapesese, gir bu sınava, istediğimiz puanı alırsan doktor da olursun
öğretmen de… Neden bu denmiyor? Neden herkes üniversite okumaya zorlanıyor? Buradan
Başbakan’a seslenmek isterim. Haksız mıyım Sayın Başbakanım? Adam çok iyi İngilizce
biliyor ama diploması yok. Neden bu vatandan öğretmen olamasın?
Neden şu: Ben devletim, ne istiyorsam onu yaparım. Ama
efendim. Hiç böyle bir şey olabilir mi? Hem devletsin, hem üniversitelere
beğenmiyorsun öyle mi? Beğenmiyorum kardeşim! Var mı diyeceğin! Üniversite
istemiyorum. Herkes kendi eğitimini
kendisi yapsın. Devletin görevi sınav yapmaktır. Eğitimle uğraşmam. Öğretmen
olmak isteyen sınava girer. Sorulara cevap verir. Kim bildi onu öğretmen
yaparım. Eğitimi devletin görevi olmaktan çıkardım. Hadi karşı gelin de
göreyim. Nereye gideceksin? Mahkemeye mi? Zor gidersin! Gitsen ne olur! Benim
savcım, benim hâkimim! Senden mi korkacağım!
Dedim ya… Saçma bir ülke burası. Bilmem duydunuz mu? Sayın
bakan Ömer Dinçer şöyle diyor: “Atanamayan öğretmenler cami önünde yem bekleyen
güvercinlere benziyor.” Hadi deli olma. Sayın
Bakan, Sayın Ömer Dinçer, lütfen dinleyin bizi… Bizler dilenci değiliz. Milli
Eğitim Bakanlığı’nın önünde hayrınıza bir tas yem atın diye beklemiyoruz.
Bizler ülkenin iyi yönetilmediğini söylüyoruz. Türkiye’nin her yerinden
güvercinler gibi gelip meydanları doldurduğumuz doğrudur. Beyaz bir güvercinin
saflığı içinde sizden adalet bekliyoruz. Devlet adamlığı bekliyoruz. Bizimle
alay etmeyi bırakın artık. Bu beğenmediğiniz güvercinler bir gün şahine
dönüşebilir.
Bu ülkede neden terör bitmiyor biliyor musunuz? Haksız
yöneticiler yüzünden bitmiyor. Çıkış yolları kapatıldığı için bitmiyor. Nereye
gitsen çare yok. Her taraf demir kapı, kör duvar. Çare kör duvarlara saldırmakta.
Durup dururken mi güvercinler şalin oluyor, demir kapılara saldırıyor. Bir sürü
güvercin şahin oldu, dağlarda can alıyor. Kimse anasının karnından terörist
olarak doğmuyor Sayın Dinçer. Şahinler, diz kapaklarına kadar kana gömüldü, eve
dönebilme umutlarını kaybettiler. Bakın
eserinize ve gururlanın; bu kan sizin ve sizin gibilerin eseridir. Yalnız
hapishanelerde değil her yerde insanlara işkence ediyorsunuz. Fiziki işkencenin
yerini psikolojik işkence aldı. Bir insanı işsizliğe mahkûm etmek kadar ağır
bir işkence olamaz. Bizlere bunu yaşattınız, yaşatmaya devam ediyorsuzunz.
Atanamayan öğretmenler her gün işkence görüyor. Yeter artık. Yapacak bir şey
gelmiyorsa elinizden susun! Hiç olmazsa hareket etmeyin!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder