BANKA KREDİSİ MAĞDURU DEVLET MEMURU KONYALI SALİH’İN
ANLATTIKLARI
Bugün Uğur Dündar’ın bir yazısını okudum. Bir sürü şey
hatırladım. Yazı, bankalar kredileriyle ilgiliydi. Bankalar vatandaşı soyuyor. Beni
de soydular. Ev için kredi çekmiştim. Borcum bittiğinde ölmüş olurum. Aldığım
evi de mezarıma götürürüm artık. Öyle bir sistem ki, ev almaya mecbursun. Kira
ödeyeceğime ev alayım demiştim. Biraz da kredi çekerim. Sonra yıllar geçiyor.
Borç bitmiyor. Bankanın eli sürekli cebinde… Bana kalan çorba parası.
Yeni bir durum değil bu, Türkiye’ye özgü de değil. Dünyanın
her yerinde bankaların kölesiyiz. Eskiden köy ağaları vardı. Şehir ağaları var.
Şehir ağaları banka sahibi. Darda kalan bankaya koşar. Denize düşenin yılana
sarılması gibi… Ne kadar çok sarılırsan o kadar çok yanarsın. İliklerine kadar
sömürülürsün. Vatandaşı iyi dolandıran banka memurlarına Dubai’de, Paris’te
tatil ikramiyesi veriliyormuş. Uğur Dündar’ın yazısında okudum. Banka memurları da çaresiz. Onlar da
sömürülüyor. Yahudi soy kırımının başkanı Hitler’in Yahudi gardiyanları vardı.
Hitler zulmüne yardım eden Yahudiler zulümden kurtulabiliyordu. Banka memurları
zulümden kurtuluyor mu? Tamamen değil, arada sırada tatille ödüllendiriliyorlar
o kadar.
Bin yıldır değişen bir şey yok. Bütün iktidarlar;
padişahlar, krallar, başbakanlar halkların kanıyla beslendi, besleniyor.
Dünyanın her yerinde sülükler kan emip duruyor. Bankalar kan üretme makinesi.
Öyle bir düzen kurmuşlar ki düzenin dışında kalamıyorsun. Nereye gideceksin?
Köye gitsen, çadır kursan, ne yapsan ne etsen kaçış yok. Sülükleri beslemek
için gece gündüz çalışmak zorundayız. İnsan, bu sülüklerin hapishanesinde
tutsak. Kapitalizmin böyle bir şey… İnsan, insan olduğu için değil, üretimde
bulunabildiği için değerli. Emeğimiz, alın terimiz zenginin refahı için.
Devlet koca bir yalan. Devlet demek halk demekmiş. Devlet
savaş ister. Savaş zenginin daha zengin olması için yapılır. Halk savaş
istemez. Binlerce insan dün Taksim’deydi. Taksim Meydanı’nda savaşa hayır
sloganları atıldı. Kimdir savaş isteyenler? Ülkemizi savaşın eşiğine halk
getirmedi. Devlet getirdi. İktidar partisi getirdi. Zenginin devleti getirdi.
Devlet, zenginlerin oluşturduğu bir örgüttür. Marx da böyle söyler. Marx’a
inanırım. Akıllı adammış. Her şeyi öncede görebilmiş. İnsanları uyarmış ama ne
fayda. İnsanlar kör, gözünün önünde olup biteni görmüyor. Anlatıyorsun
inanmıyor. Her neyse…
Şunu unutmayalım: Bu düzende devlet denilen şey bankaların
yanındadır. Bankaları yönetenler kuralları kendileri kor. Devlet bu kuralların koruyucusu
olur. Milletvekilliğine gelince… Buna gülerim ancak. Adı bile yalan. Milletin
vekilleri bunlar öylemi. Doğrusu sermayevekilleri olmalıydı.. Milletin vekili
diye bir şey hiç olmadı. Milletvekilliği ada altında sermayevekilliği yapıldı.Vekiller
her zaman varlıklı kesimler arasından seçilir. Parası olmayan vekil olamaz.
Oldu diyelim. Sistem o kadar sağlamdır ki, kurulu çarkı kimse yıkamaz. Meclise
giren herkes sömürü devletinin parçası haline gelir.
Kapitalizmin yöneticilerine milletvekili diyoruz. Önümüze
konan oy sandıklarına bakıp demokratik bir ülkede yaşadığımızı zannediyoruz.
Demokrasi diye bir şey yok. Kitaplarda anlatılan demokrasi henüz hayata
geçmedi. Parayı ellerinde bulunduranlar demokrasiyi tanımıyorlar. Zenginler
demokrasiyi yalnızca kendileri için ister.
Dünya halkları sahte demokrasilerin saldırısı altında... Ne
yapmalı? Sosyalizmi kurmalı desem bir anlam ifade etmez. Kitlelerin sesini
duyar gibiyim. Sosyalizm yıkıldı diyorlar. Sosyalizm eşittir faşizm. Sosyalizm
eşittir terörizm. Beyinler bu kavramlarla yıkandı. Artık sosyalizm de hayal.
Tamamen hayal diyemem. En azından bizim yaşadığımız yüz yılda insanlar
sosyalizmden uzak duracak. Belki yıllar sonra tarih sayfaları yeniden
karıştırılır. Dünyada sosyalizm diye bir deyim yaşamış, bu neydi diye
araştıranlar olur. Geçmişin hatalarından dersler çıkarılır.
Yeni bir dünya kurulur mu? Kurulmasını çok isterim. Hatta o
dünyayı yaşamak isterim. Yaşadığımız bu hayat yanlıştı. İnsana eziyet veren bir
hayat doğru bir hayat olamaz. Bir kez geldiğimiz âlemde ne büyük
adaletsizliklerle karşı karşıya kalıyoruz. Çocuklarımızı zenginlerin çıkarı
uğruna savaşlarda kaybettik. Kaybetmeye devam ediyoruz.
Yalan mı? Bütün savaşlarda, çatışmalarda garipler
hayatlarını kaybediyor. Yalan diyebilir misin? Şehit cenazeleri hep
gecekondulara gider. Hep yoksul analar ağlar. Savaşa gönderilenler Villada
yaşayanların çocukları değildir. Televizyonları açın bakın: Kimse villalarda,
konaklarda dizlerini döverek ağlamıyor. Hep köylerde, gecekondularda yaşayan
yoksul analar, babalar ağlıyor.
Bir gün değil, hemen şimdi askerliğe hayır demek zorundayız.
Ama diyemeyiz. Diyenleri görüyoruz. Savaşmıyorum, savaş eğitimine karşıyım
diyenleri süründürüyorlar. Askerliğe hayır diyen vatan haini ilan ediliyor.
Hangi vatan? Vatanı kendileri kullanıyor. Milletin vatanı yok. Millet vatanında
esir, ucuz iş gücü. Sorarım: Vatan bize ne veriyor? Zam, zulüm işkence… Başka
neyimiz var?
Bu vatan bir uçtan bir uca halkın malıdır. Kim inanır buna? Bu
vatan artık bizim değil. Vatan karış karış satılıyor. Hem de Müslüman olduklarını
söyleyenler tarafından satılıyor. Dindar geçinenler devletin bütün kurumlarını
avuçlarının içine aldı. Vatan toprağı dünya şirketlerinin eline geçti. Deniz
kıyılarımız, ormanlarımız, madenlerimiz, derelerimiz neyimiz varsa satıldı.
Paşalar gibi satmaya devam ediyorlar.
Zavallı biz; zavallı halk… Kapitalizmin yöneticilerine
inanıyoruz. O insanları başımıza iktidar yapıyoruz. Ne oldu? Yeni bir savaşın
eşiğine geldik. Amerika’nın yanında saf tuttuk. Kime karşı: İslam dünyasına
karşı… Atatürk’e dinsiz diyorlar, içki içerdi diyorlar. Atatürk’ün safı
mazlumların safıydı. Bir de Recep Bey’in safına bakın. Recep Bey; Recep Tayyip
Erdoğan’dan söz ediyorum. Bir dönem muhalefet partisi lideri Kelam Kılıçdaroğlu,
Recep Bey derdi. Başbakan buna ifrit olurdu. Neden? İnsan neden adını sevmez,
adı söylenince kızar ki?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder