24 Ekim 2012 Çarşamba
MEMUR TAHSİN'İN ANLATTIKLARI
MİLLİ EĞİTİM MÜDÜRÜ TARAFINDAN HAKARETE UĞRAYAN ESKİ YENİMAHALLE BELEDİYESİ SAKİNLERİNDEN MEMUR TAHSİN’İN ANLATTIKLARI
Diyelim kaymakama gittin azar işittin. Emniyet müdürüne gittin hakarete uğradın. Ya da polisten bir ton dayak yesen. Hakkını arayacak kapı bulamasan ne yaparsın arkadaş? Kafayı yemez misin? Katil olmaz mısın? Devlet memurları birbirini tutsa, kimse kimsenin kuyruğuna basmasa. Diyeceğim haksızlık diz boyu… İnsan buna nasıl dayanır.
Düşünün, canınızdan çok sevdiğiniz bir kızınız var. Kızınızı polisin oğlu bir yerde kıstırıyor. Yolunu kesiyorlar. Bir eve kapatıp tecavüz ediyorlar. Bıçakla kafasını koparıp çöpe atıyorlar. Olayı görenler susuyor. Kimi kime şikayet edeceksin arkadaş? Mahkemeye hakime yalvarıyorsun. Adalet istiyorum hakim bey diyorsun. Delil yetersizliğinden katiller serbest kalıyor. Ya da biricik oğlunuzu, paralı eğitime hayır dediği için polisler gözlerinizin önünde öldüresiye dövüyorlar, sakat bırakıyorlar, panzerle ayaklarının üzerinden geçiyorlar. Ya da hapse atıyorlar.
Diyeceğim şu: Çok haksızlık var. Haksızlığa uğradığınızda nereye gideceksiniz? Devlete mi? Haksızlığın asıl kaynağı devlet, devletin yasaları. Devlet çarkını elinde tutanlar suç örgütü gibi çalışıyor. Adalet diye feryat etmeye başladıysanız bilin ki artık tehlikeli birisiniz. Yeri gelir katil olursunuz, yeri gelir terörist olursunuz. Ne zaman nerede patlayacağınız belli olmaz.
Bir keresinde başım ilçe milli eğitim müdürü ile derde girdi. Bendeniz Şanlıurfa’da memurum. Daha fazla ayrıntı vermeyeceğim. Başımı belaya sokar bu adamlar. Neyse… Sözünü edeceğim ilçe milli eğitim müdürü şerefsizin önde gideni. Müslüman görünüyor ama her pislik onda. Okullarda ücretli memurlar, hizmetliler var. Müdür, bunlara gözdağı veriyor. Sözleşmenizi yenilemem tehdidiyle bu zavallıları köpek gibi kullanıyor.
Mesela İbrahim... Hizmetli İbrahim’i nasıl kullandı anlatayım. Şerefsiz olmakla suçladığım bu müdür, İbrahim’i oğlunun pastanesinde temizlik elemanı olarak kullanıyor. İbrahim her gün akşam pastaneye gider, her tarafı sabunla bir güzel temizler. Bir gün gitmese sorun olur. Milli eğitim müdürünün oğlu arar. Baba, senin elaman uğramaz oldu, der. Baba İbrahim’e basar zılgıtı. Böyle devam edersen der, seneye iş bulamazsın. Senin gibisi bana yaramaz.
Kimsin lan sen? Milli eğitim müdürü oldun diye Allah mısın? Allah olmasa da küçük dağları o yaratmıştır. Ayrıca karşınızdaki müdür değil ağadır. Eskiden köy ağaları vardı şimdi de kurum ağaları var. Evet. Son on yılda bir de böyle bir konu yaşanır oldu. Köy ağaları gitti, kurum ağaları çıktı başımıza. Karşınızdakiler geleceğinize karar veren amirlerinizdir. Amirlerle iyi geçinmek zorundasınız. Amirler demek baba yarısı demek, baba az olur, bunlara Allah yarısı demek lazım. Allaha nasıl itaat edersek bunlara da etmek gerekiyor. Aksi taktirde hayatımızla oynarlar. Hanife Avcı’nın hayatıyla oynadıkları gibi…
Amir deyip geçmeyeceksin… Gerekli itaatti göstermiyor musun? Seneye ücretli öğretmen, memur, hizmetli olamazsın? Ücretli iş ne demek? Güvencesi olmayan iş demek. Bu gün var yarın yok. Geçici işlerden söz ediyoruz. Aynı işi seneye de yapabilmek için amirin köpeği olmaya, kıç yalamaya mecbursun. Amirler ücretli çalışanlara asla saygı duymuyorlar. Onları köpek gibi kullanırken son derece mutlular.
Bana hakaret eden amire kısaca Ş demek isterim. Ş nedir derseniz Şerefsizin Ş’sinden söz ediyorum. Ş, insanlara hakaret etmeye alıştığı için aynısını herkese yapabileceğini sanıyor. Bendeniz nesli tükenmekte olan memurlardan sayılırım. Neden neslimiz tükeniyor peki? İş güvencesi ortadan kaldırıldığı için. Yenidünya düzeninin savunucuları durdurulamazsa korkarım yakın bir gelecekti iş güvencesi diye bir şey kalmayacak. Orta çağda olduğu gibi toplum; beyler yani aristokratlar, askerler, din adamları ve köleler olarak dörde ayrılacak. Biz çalışanlar, işçiler, memurlar köle sınıfını oluşturuyoruz. Gördüğünüz gibi her geçen gün iş güvencesi, düzenli çalışma koşulları, düzenli maaş hayal oluyor.
Bir ay kadar önce ilçe milli eğitim müdürünün odasına gitmiştim. Bana, çaycı muamelesi yaptı. Şuradan iki çay kap getir dedi. Terbiyesize bak. Babasının hizmetçisi var sanki. İçim olduğunu söyledim. Seni saygısız dedi. Neymiş? Amire saygısızlık yapmışım. Ekmeğimi veren kurumun amirine saygısızlık yapamazmışım. Ekmeğimi sen vermiyorsun dedim. Defol odamdan şerefsiz dedi. Oradaki sekreter, kurum şoförü hakareti duydu. Ben şerefsiz değilim dedim. Müdür olmanız size çaycılık yapacağım anlamına gelmez dedim. Benim görevlerim var. Görevlerim 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda yazılı dedim. Haklarını ben sana göstereceğim şerefsiz it demeye devam etti. Sinirlerim boşaldı. Şikayet edeceğim seni dedim. Bildiğin yere git it herif dedi. Nasıl ya… Bu kadar saygısızlığı ne hakla ne cesaretle yapabilirsin. Bir amir, makamında bir memura böyle hakaret edebilir mi demeyin. Ediyorlar. Herkesin gözleri önünde küfrediyorlar. Tanık mı arıyorsun. Diğer memurlar istediği kadar duysun. Kimse duyduk demiyor.
Yine de hakkımı aradım. Ertesi gün savcılığa gittim. Amirimden şikayetçi olduğumu söyledim. Savcı, dilekçemi inceledi, şikayetimi böyle mi oldu, şöyle mi oldu diyerek tekrar yazdırdı. Sevinmiştim. Meğer ilçe mili eğitim müdürünün yargılanması kaymakamın onayına bağlıymış. Amir anana avradına küfretsin. Kaymakam izin vermediğinde kimse bir şey yapamıyor. 12 Eylül yasalarından biri de buymuş. Hani Kenan Evren var ya… Gençler bilmez bu Kenan Evren’i… Kısaca söyleyeyim, Amerika’nın beklentileri doğrultusunda Türkiye’de darbe yapmıştır. Binlerce genci işkenceden geçirmiş, yüzlerce gencin ölümüne neden olmuştur. 90 yaşını geçti hala yaşıyor. Cezası uzun yaşamak oldu. Bu günlerde yargılanıyor ama, göstermelik bir yargılama. Tayyip Erdoğan’ın faşist hükümeti, darbelerle hesaplaşıyoruz yalanıyla kedinin fare ile oynadığı gibi 90 yaşındaki Kenan Evren’le oynayıp duruyor. Milletle dalga geçmek bu. Bir faşist başka bir faşisti yargılamaya çıkmış. Biri genç biri yaşlı. Yaşlı olan ölsem de kurtulsam diyor. Genç olan keyiften dört köşe. Neymiş, Türkiye faşizmle hesaplaşıyormuş. Faşizmin alası yeni geldi. Bakalım başımıza daha ne işler açılacak.
Neyse... Kenan Evren’in günahını almayayım. Adamın çok günahı var. Amirin, kaymakam izniyle yargılanabileceğini belirten yasa Kenan Evren’den önce de mevcut olabilir. Önemli olan böyle bir yasanın olması. Nasıl yani dedim: Hakarete uğrayacağım ve hakkımı arayamayacağım. Evet dediler. Yapacak bir şey yok. Deliye döndüm desem yeridir.
Ardından başka bir olay oldu. Bu kez Ş, bir öğretmene hakaret etti. Daha doğrusu etmiş. Öğretmen de benim gibi savcılığa koştu. Kaymakam, yine soruşturulmasına, mahkemeye çıkarılmasına izin vermedi. Bunun üzerine müdür, hakaret etmeyi alışkanlık haline getirdi. Hakaret ediyorsun kimse sana bir şey yapamıyor, zamanla rahatlıyorsun. Ne güzel iş. Önüne çıkana öküz gibi davranmaya devam ediyorsun. Öküz gibi davranan bakanları başbakanların koruması gibi… Yönetimci kademesine gelince dokunulmazlık elde ediyorsun. Artık istediğine küfredebilirsin. Yöneticiler birbirini korur. Kimse kimsenin soruşturulmasına izin vermek.
İşte size Türkiye’den bir not: 1013 yılında Türkiye böyle yönetiliyor. Sayın başbakan Tayyip Erdoğan alınmasın ya da alınsın. Başbakan olarak kendisi de küfürlü konuşur. Kime ne diyeceksin arkadaş. Kimi kime şikayet edeceksin.
Aslında şunu demek istemiştim: Vatandaş adalet ister. Adalet, ekmek kadar, su kadar önemli. Memlekette huzur olacaksa önce adalet olacak. Huzurun ön koşulu adalettir. Adaletin olmadığı yerde kimse huzur içinde yaşayamaz.
İnanın 25 yıllık bir memur olarak hakkımı arayamadığım için çıldıracak hale geldim. Adam, gelene gidene küfür yağdırıyor. Bir sürü tanık var. Ama herke susuyor. Kimse amir aleyhine tanıklık yapmak istemiyor. Herkes korku içinde. İşimi kaybederim endişesine kapılıyorlar. Amirlerin kölesi olmayan perişan olur. Tanık bulsan dilekçeni sevk edecek kaymakam bulamıyorsun.
O an anladım; insanların nasıl dağa çıktığını, PKK’ya katıldığını o an anladım. Bir hakaret bile beni ne hale getirdi. Gideyim dedim, kaymakam binasının önüne oturayım. Kendimi zincirle Atatürk büstüne bağlayayım. Hakaret Eden Müdür İstemiyorum diye boynuma bir yazı asayım. Basına haber vereyim… Gerçekten düşündüm bunları. Ya evladını öldürseler. Hapishanede kıçına cop koksalar, sevgiline tecavüz etseler, bok yedirseler. Hiçbir savcı, hakim anlattıklarını dikkate almasa. Kimse kimse hakkında soruşturma izni vermese… Yakalasalar, zindana atsalar? Kendi ana dilinde bile kendini savunmana izin vermeseler?
İşte terörün sebebi budur arkadaşlar. Terörü durdurmak isteyenler önce demokrasi diyecek. Sözde değil, özde demokrasi isteyecekler. Abdullah Öcalan’la, Murat Karayılan’la, BDP milletvekilleriyle masaya oturunca terör sorunu biter derseniz, bitmez derim. Terörün çaresi demokrasiyi hayata geçirmektir. Başka bir yolu yoktur bunun…
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder