24 Ekim 2012 Çarşamba

ÇAYCUMALI BEKİR'İN ANLATTIKLARI


12 EYLÜL DÖNEMİNDE BEŞ YIL HAPİS YATMIŞ KAPORTA USTASI ÇAYCUMALI BEKİR’İN ANLATTIKLARI

Bir daha dünyaya gelirsem futbol aşığı olacağım. Ben de bir takım tutacağım. Sorduklarında Galatasaraylıyım ya da Fenerbahçeliyim diyeceğim. Takımım başka takımları yenince havalara uçacağım. Hangi futbolcu hangi takımda oynuyor? Hangi futbolcu kaç liraya kazanıyor?  Kim nereye, kaç liraya transfer oluyor, bileceğim. A futbolcusu nasıl bir hayat yaşar. Annesi babası kim? Hepsini araştıracağım.

Bana ne siyasetten, dünyayı ben mi kurtaracağım. Futbol dünyasının içinde olmak eğlencelidir diye düşünüyorum. Dünyada neler olduğunu görmüyorsun. Savaşları görmüyorsun. Doğayı yok ediyorlar, ırmakları, dereleri kurutuyorlar aldırmıyorsun. Tek derdin maç. Maç başlasa. Bizim takım 3-0 galip gelse. Heyecan dorukta. Maç başladı. Keyiften uçuyorsun. Dünya, yanmış yıkılmış kimin umurunda.

A takımının oyuncusu geçen sene kime âşıktı bilirsin. Dışişleri bakanı kim dense bilmezsin. Sana ne bakanlardan. Eğitimin altını üstüne getirmişler. Boş ver. Ne yaparlarsa yapsınlar. Dindar bir nesil yetiştireceklermiş. Yetiştirsinler. Dinli de olsa, dinsiz de olsa nesil nesildir. Bize ne ki? Beni ilgilendirmiyor. Beni futbol ilgilendiriyor. Dindar nesil olunca futbol olmayacak mı? Ben futboluma bakarım, gerisine aldırmam.

Televizyonda maç tartışmalarını görünce tepem atıyor. Akçakale ilçesinde bir eve bomba isabet etti. Bendeniz devletin güvenliğinden sorumlu bakanım ya, siyasetle ilgilenmediğim zaman işimi iyi yapamadığım duygusuna kapılıyorum. Sana ne devletten değil mi? Atılan bombalar stadyuma düşmesin de nereye düşerse düşsün desene. Diyemem. Türkiye savaşın içinde. Suriye’deki içsavaş Türkiye’ye sıçradı arkadaş! Gelin sokağa çıkalım. Maçı, futbolu bırakın, evlatlarımız için sokağa çıkalım. Gençlerimizin savaşa gönderecekler. Hem de Amerika’nın savaşına.

Bu gün mecliste teskere görüşmesi yapılacak. Akçakale’ye düşün bomba beş vatandaşın ölümüne neden oldu. Başbakan Esad rejiminin yıkılmasını istiyor. Başbakanımız Erdoğan bir yıl kadar önce Esad’ın bir numaralı dostuydu. Birbirlerine ev ziyaretinde bulunuyorlardı. Amerika ile Esad’ın arası açılınca dostluk sona erdi.

Erdoğan bugünlerde Obama ile dost. Değerli dostum Obama diyerek konuşmalarına başlıyor. Gülünecek bir durum. Devletler şirketler gibidir. Hiçbir şirket çıkarı olmadan diğer bir şirketle iş yapmaz, dost olmaz. Dostluk insanlara özgüdür. Devletler yalnızca bir çıkar için bir araya gelirler. Bir işe ortak olurlar. Zararlı çıkan ortaklıktan ayrılır. Ortaklar birbirinin düşmanı olabilir. Erdoğan bunları bilmez mi? Bilse de gereğini yapmıyor. Sadece Amerika’nın çıkarına hizmet ediyor.

Çevremiz düşman ülkelerle kuşatıldı. Hangi birini sayayım. İran, Irak, hepsi düşmanımız oldu. Neden? Erdoğan’ın aşırı Amerikan yanlısı politikaları yüzünden? Amerika’nın Ortadoğu projesi, Ortadoğu coğrafyasını kasıp kavuruyor. Amerika, bu projeyle Ortadoğu’yu yeniden şekillendirmek istiyor.

Başbakanımız, Ortadoğu projesinde görev aldığını kendisi söyledi. Kendisine soruldu: Nasıl görev alırsın dediler. Başka bir ülke, Türkiye Başkanına nasıl görev verir? Başbakan oralı olmadı. Her zaman ki tavrını takındı. Öyle bir Başbakan ki, artık kendisine padişahımız efendimiz dememiz lazım… Amerika’dan görev almışsa, canı görev almayı çekmişse kime ne; kimi ilgilendirir bu. Padişahımız efendimize, meclis izni olmadan iş yapamazsın demek kimin hattine. Muhalefetsen muhalefetliğini bileceksin. Ne yapacaksın? Sesini çıkarmayacaksın. Sembolik bir muhalefet olduğunu unutmayacaksın.

Doğru. Muhalefetin hiçbir yetkisi kalmadı. Bütün yetkiler iktidar partisinin elinde. Bir keresinde başbakanın bir sözü televizyonlarda tartışma konusu olmuştu. 23 Nisan Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlamaları yapılıyordu. Bir çocuk Başbakanlık koltuğuna oturmuş. Başbakan soruyor: Söyle bakalım diyor, artık başbakansın ne yapmak istersin? Çocuk düşünüyor. Ne yapabilir acaba? Başbakan devam ediyor: Başbakan sensin artık, istediğini asar, istediğini kesersin.

Olur mu efendim? Böyle öğütler verilir mi bir çocuğa. Hangi devirde yaşıyoruz? Padişah mısınız? Başbakan boş bulunmuştur, anlık konuşmadır. Öküz altında buzağı aramaya gerek yoktur. Başbakan yanlış bir şey söylememişti aslında. Yetki sahibi olmaktan ne anlıyorsa onu dile getirmişti. Göreve geldiği günden beri ben başbakanım diyor başka bir şey demiyor. Halk bana oy verdi. Çoğunluk oyu bende… Ben ne dersem o olacak. İstediğini asacak, istediğini kesecek.

Bu noktada cumhurbaşkanına bile gerek duymuyor. Parlamenter sistem neymiş, başkanlık sistemi olsun diyor. Hem başbakan olacak hem cumhurbaşkanı. Çoğulcu demokrasiden hoşlanmıyor. Hoşlanmıyor ama çoğulcu demokrasiden yana konuşmaktan da geri durmuyor. Sözde çoğulcu demokrasiden yana. Kendisine oy vermeyen bir tek vatandaş bile olsa onun hakkını korumakla mükellef olduğundan söz ediyor.

Basınla olan ilişkilere gelince: Padişahımız efendimiz, kendisine biat etmeyen basından nefret ediyor. Beni sevmeyen basın benim izlemeye gelemez diyor. Hani demokrasi vardı. Hani çoğulcu demokrasiden yanaydınız? Kime şikâyet edeceksin? Muhalefet partisiysen mecliste gensoru ver! Anayasa mahkemesini git! Nereye gidersen git, bütün kapılar kapalı.

Futbol’dan başladık nereye geldik, dedim ya, ben adam olmam. Boyumu aşan işlere kafa yorup duruyorum. Gazeteci miyim, tarih yazarı mıyım? Kimim ki her şeyi kendime dert ediyorum. Basit bir kaporta ustasıyım. Her tarafım kir pas içinde. İşine bak sen. Yok olmuyor. Filler bir araya gelmiş boğuşuyor. Karınca gibi karıncalığımı bilmem lazım değil mi? Evime ekmek götürmeliyim. Hangi filin diye kavga ettiğiyle ilgilenmemeliyim. Tamam da artık meydanda güreşmiyorlar ki… Evimizin üzerinde tepiniyorlar.

Hiç yorum yok:

SÖZCÜ GAZETESİNDEN SEÇME MAKALELER AÇ, İNDİR, OKU