12 EYLÜL DÖNEMİNDE BEŞ YIL HAPİS YATMIŞ KAPORTA USTASI
ÇAYCUMALI BEKİR’İN ANLATTIKLARI
Bir daha dünyaya gelirsem futbol aşığı olacağım. Ben de bir
takım tutacağım. Sorduklarında Galatasaraylıyım ya da Fenerbahçeliyim
diyeceğim. Takımım başka takımları yenince havalara uçacağım. Hangi futbolcu
hangi takımda oynuyor? Hangi futbolcu kaç liraya kazanıyor? Kim nereye, kaç liraya transfer oluyor,
bileceğim. A futbolcusu nasıl bir hayat yaşar. Annesi babası kim? Hepsini
araştıracağım.
Bana ne siyasetten, dünyayı ben mi kurtaracağım. Futbol
dünyasının içinde olmak eğlencelidir diye düşünüyorum. Dünyada neler olduğunu
görmüyorsun. Savaşları görmüyorsun. Doğayı yok ediyorlar, ırmakları, dereleri
kurutuyorlar aldırmıyorsun. Tek derdin maç. Maç başlasa. Bizim takım 3-0 galip
gelse. Heyecan dorukta. Maç başladı. Keyiften uçuyorsun. Dünya, yanmış yıkılmış
kimin umurunda.
A takımının oyuncusu geçen sene kime âşıktı bilirsin. Dışişleri
bakanı kim dense bilmezsin. Sana ne bakanlardan. Eğitimin altını üstüne
getirmişler. Boş ver. Ne yaparlarsa yapsınlar. Dindar bir nesil
yetiştireceklermiş. Yetiştirsinler. Dinli de olsa, dinsiz de olsa nesil
nesildir. Bize ne ki? Beni ilgilendirmiyor. Beni futbol ilgilendiriyor. Dindar
nesil olunca futbol olmayacak mı? Ben futboluma bakarım, gerisine aldırmam.
Televizyonda maç tartışmalarını görünce tepem atıyor.
Akçakale ilçesinde bir eve bomba isabet etti. Bendeniz devletin güvenliğinden
sorumlu bakanım ya, siyasetle ilgilenmediğim zaman işimi iyi yapamadığım
duygusuna kapılıyorum. Sana ne devletten değil mi? Atılan bombalar stadyuma düşmesin
de nereye düşerse düşsün desene. Diyemem. Türkiye savaşın içinde. Suriye’deki
içsavaş Türkiye’ye sıçradı arkadaş! Gelin sokağa çıkalım. Maçı, futbolu
bırakın, evlatlarımız için sokağa çıkalım. Gençlerimizin savaşa gönderecekler.
Hem de Amerika’nın savaşına.
Bu gün mecliste teskere görüşmesi yapılacak. Akçakale’ye
düşün bomba beş vatandaşın ölümüne neden oldu. Başbakan Esad rejiminin
yıkılmasını istiyor. Başbakanımız Erdoğan bir yıl kadar önce Esad’ın bir
numaralı dostuydu. Birbirlerine ev ziyaretinde bulunuyorlardı. Amerika ile Esad’ın
arası açılınca dostluk sona erdi.
Erdoğan bugünlerde Obama ile dost. Değerli dostum Obama
diyerek konuşmalarına başlıyor. Gülünecek bir durum. Devletler şirketler gibidir.
Hiçbir şirket çıkarı olmadan diğer bir şirketle iş yapmaz, dost olmaz. Dostluk
insanlara özgüdür. Devletler yalnızca bir çıkar için bir araya gelirler. Bir
işe ortak olurlar. Zararlı çıkan ortaklıktan ayrılır. Ortaklar birbirinin
düşmanı olabilir. Erdoğan bunları bilmez mi? Bilse de gereğini yapmıyor. Sadece
Amerika’nın çıkarına hizmet ediyor.
Çevremiz düşman ülkelerle kuşatıldı. Hangi birini sayayım.
İran, Irak, hepsi düşmanımız oldu. Neden? Erdoğan’ın aşırı Amerikan yanlısı
politikaları yüzünden? Amerika’nın Ortadoğu projesi, Ortadoğu coğrafyasını
kasıp kavuruyor. Amerika, bu projeyle Ortadoğu’yu yeniden şekillendirmek
istiyor.
Başbakanımız, Ortadoğu projesinde görev aldığını kendisi söyledi.
Kendisine soruldu: Nasıl görev alırsın dediler. Başka bir ülke, Türkiye Başkanına
nasıl görev verir? Başbakan oralı olmadı. Her zaman ki tavrını takındı. Öyle
bir Başbakan ki, artık kendisine padişahımız efendimiz dememiz lazım…
Amerika’dan görev almışsa, canı görev almayı çekmişse kime ne; kimi ilgilendirir
bu. Padişahımız efendimize, meclis izni olmadan iş yapamazsın demek kimin
hattine. Muhalefetsen muhalefetliğini bileceksin. Ne yapacaksın? Sesini
çıkarmayacaksın. Sembolik bir muhalefet olduğunu unutmayacaksın.
Doğru. Muhalefetin hiçbir yetkisi kalmadı. Bütün yetkiler
iktidar partisinin elinde. Bir keresinde başbakanın bir sözü televizyonlarda
tartışma konusu olmuştu. 23 Nisan Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlamaları yapılıyordu.
Bir çocuk Başbakanlık koltuğuna oturmuş. Başbakan soruyor: Söyle bakalım diyor,
artık başbakansın ne yapmak istersin? Çocuk düşünüyor. Ne yapabilir acaba?
Başbakan devam ediyor: Başbakan sensin artık, istediğini asar, istediğini
kesersin.
Olur mu efendim? Böyle öğütler verilir mi bir çocuğa. Hangi
devirde yaşıyoruz? Padişah mısınız? Başbakan boş bulunmuştur, anlık konuşmadır.
Öküz altında buzağı aramaya gerek yoktur. Başbakan yanlış bir şey söylememişti
aslında. Yetki sahibi olmaktan ne anlıyorsa onu dile getirmişti. Göreve geldiği
günden beri ben başbakanım diyor başka bir şey demiyor. Halk bana oy verdi.
Çoğunluk oyu bende… Ben ne dersem o olacak. İstediğini asacak, istediğini
kesecek.
Bu noktada cumhurbaşkanına bile gerek duymuyor. Parlamenter
sistem neymiş, başkanlık sistemi olsun diyor. Hem başbakan olacak hem cumhurbaşkanı.
Çoğulcu demokrasiden hoşlanmıyor. Hoşlanmıyor ama çoğulcu demokrasiden yana
konuşmaktan da geri durmuyor. Sözde çoğulcu demokrasiden yana. Kendisine oy
vermeyen bir tek vatandaş bile olsa onun hakkını korumakla mükellef olduğundan
söz ediyor.
Basınla olan ilişkilere gelince: Padişahımız efendimiz, kendisine
biat etmeyen basından nefret ediyor. Beni sevmeyen basın benim izlemeye gelemez
diyor. Hani demokrasi vardı. Hani çoğulcu demokrasiden yanaydınız? Kime şikâyet
edeceksin? Muhalefet partisiysen mecliste gensoru ver! Anayasa mahkemesini git!
Nereye gidersen git, bütün kapılar kapalı.
Futbol’dan başladık nereye geldik, dedim ya, ben adam olmam.
Boyumu aşan işlere kafa yorup duruyorum. Gazeteci miyim, tarih yazarı mıyım?
Kimim ki her şeyi kendime dert ediyorum. Basit bir kaporta ustasıyım. Her
tarafım kir pas içinde. İşine bak sen. Yok olmuyor. Filler bir araya gelmiş
boğuşuyor. Karınca gibi karıncalığımı bilmem lazım değil mi? Evime ekmek
götürmeliyim. Hangi filin diye kavga ettiğiyle ilgilenmemeliyim. Tamam da artık
meydanda güreşmiyorlar ki… Evimizin üzerinde tepiniyorlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder